MÜJDE IŞIL – Yeni sinema sezonunda uluslararası festivallerden en merak edilen yapımları bir araya getiren Filmekimi, 13 Ekim’de başlıyor. Gösterimler Atlas 1948, Kadıköy Sineması, City’s CineWAM ve Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi salonlarında gerçekleşecek. Festival, 20-22 Ekim arasında ise İzmir’de olacak. Programda her zamanki gibi Cannes, Venedik, Berlin gibi majör festivallerden ödüllü, ses getirmiş filmler var. Biletlerin satışa çıktığı gün teknik sorunlar vs. derken bilet alamayan sinemaseverlerin sitemleri vardı sosyal medyada. Umarız gişe satışlarında, geri dönen biletler ve davetiyelerle herkesin istediği filmleri seyretme imkânına kavuştuğu bir festival olur. 50’ye yakın yapımın gösterileceği Filmekimi’nin programında, nedenleriyle birlikte öne çıkan filmleri seçtik.
“Kuolleet Lehdet/Sararmış Yapraklar”: Aki Kaurismaki’nin son harikası. İki yalnız insanın kesişme noktasını hüzün, absürtlük ve mizahla kusursuz anlatıyor. Biraz da Yeşilçam nostaljisi yapıyor aslında. Ama zombi filminden çıktıktan sonraki seyirci yorumlarında gülmekten koltuğunuzdan düşebilirsiniz.
“Das Lehrerzimmer/Öğretmenler Odası”: Almanya’nın 2024’teki Oscar temsilcisi. Almanya doğumlu ve Türk kökenli yönetmen İlker Çatak imzalı film, kuralcı ülke Almanya’da bile demokrasinin yüzde yüz uygulanamayacağını, bunun bir ütopya olduğunu yüzümüze çarpıyor. Herkesin demokrasinin sağladığı özgürlüğü bu denli özümsemiş olması, okul karar toplantılarında öğretmenlerle birlikte öğrencilerin de yer alması gerçekten inanılmaz.
“La passion de Dodin Bouffant/Şeflerin Aşkı”: Neredeyse tamamı mutfakta ve yemek muhabbeti üzerine kurulu olan film, Fransa’nın önümüzdeki sene Oscar temsilcisi. Film boyunca yemeklerin hazırlanışını anbean takip ediyorsunuz. Bitmedi, yemek tariflerini öğreniyorsunuz. Ama filmin asıl ilginç tarafı, Juliette Binoche’un canlandırdığı karakterin kadın özgürlüğüne vurgusu.
“Priscilla”: Bu sene Venedik Film Festivali’nde Cailee Spaeny’ye ‘En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ getiren filmde Sofia Coppola, Priscilla Beaulieu’nün Elvis Presley ile ilişkisinde, evliliğe kadının tarafından bakıyor ve bize ihtişamın altındaki karanlık alanları gösteriyor.
“Kimitachi wa dô ikiru ka/Çocuk ve Balıkçıl”: Hayao Miyazaki imzasını ne çok özledik. Dile kolay, on yıl aradan sonra sinemaya döndü. Bu son animesi, yas ve büyüme temaları ile bize yine insanlığımızı hatırlatacak. Bir yanda da onun olağanüstü görsel dünyası var tabii. Yedi yılda tamamlanan anime, 60 kişilik bir ekip tarafından elle çizilerek yaratılmış.
“Kara Kutu”: “Köprüdekiler”, “Hayatboyu” ve “Ansızın”da uzun bir süre sonra bir Aslı Özge filmi izlemek merak uyandırıyor. Film, Berlin’de bir apartmanın giriş çıkışları herhangi bir neden söylenmeden polis tarafından kapatılınca bina sakinleri arasında yükselen tansiyona odaklanıyor. Almanya’da çok olumlu eleştiriler aldı.
“Urotcite na Blaga/Hayat Dersleri”: Bu listedeki belki de en mütevazı ve adı duyulmadık yapım. Yaşlı bir öğretmenin tüm parasını telefon dolandırıcılarına kaptırmasıyla gelişen sıradışı olayları anlatıyor. Başroldeki Eli Skorcheva’ya Karlovy Vary’de En İyi Kadın Oyuncu Ödülü getiren film aynı zamanda Bulgaristan’ın Oscar temsilcisi.
“Poor Things/Zavallılar”: Bu sene Venedik’ten Altın Aslan ile dönen yapım, Filmekimi’nin kapanış filmi. Yorgos Lanthimos, Emma Stone’un çok övülen performansında feminist bir Frankenstein öyküsü anlatıyor. Oscar dahil ödül sezonunda adını sıkça duyacağız “Zavallılar”ın.
“Perfect Days/Mükemmel Günler”: Kim derdi ki Wim Wenders, Oscar’ın En İyi Uluslararası Film kategorisinde ülkesi Almanya’yı değil de Japonya’yı temsil edecek? Başrolüdeki Kôji Yakusho’nun Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu seçildiği film, mutluluk arayışının izini sürerken seyirciyi de dinginliğe davet ediyor.
“Anatomie d’une Chute/Bir Düşüşün Anatomisi”: Bu sene Cannes’da Altın Palmiye kazanarak sürpriz yapan film, kocasını ödürmekle suçlanan bir kadının yargılanma sürecini anlatıyor. Uzun süresi ve başroldeki Sandra Hüller’in dokunaklı performansı ile öne çıkan filmin yönetmeni Justine Triet, Fransa’yı Oscar’da kendi filminin değil de “La passion de Dodin Bouffant”ın temsil etmesine tepki göstermişti.
“Les filles d’Olfa/Dört Kız Kardeş”: Tunus’un Oscar temsilcisi olan yapım, aile üzerinden toplumsal yapıya odaklanırken belgesel ve kurmacanın içiçe geçtiği ama ‘sahte’ bir atmosfer kuruyor.
“The Zone of Interest”: Jonathan Glazer 10 yıl aradan sonra çektiği bu film ile Cannes’dan Büyük Ödül ile döndü. Auschwitz kumandanı Rudolf Höss’ün Yahudi katliamı sırasında ailesiyle birlikte sürdüğü rutin yaşamı anlatan yapım, Hannah Arendt’in ‘kötülüğün sıradanlığı’ tanımını yeniden gündeme getiriyor.